Yükleniyor...
Din Dilinin Türkçeleştirilmesi ve Yesevî Hikmetleri
Dr. Hayati BİCE*
_____________________________________
ÖZET
Din Dilinin Türkçeleştirilmesi ve Yesevî Hikmetleri
Din, genellikle alışkanlık, âdet, ödül, ceza, insanın Allah’a, kendi nefsine ve insanlığa karşı mükellef olduğu görevler olarak tanımlanmıştır. Bu tanıma göre din, Tanrı ile insanlar arasındaki ilişkinin düzenlenmesi noktasında işlev görecek bir iletişime ihtiyaç duyar. Buradaki iletişim aracı “din dili” olarak kavramlaştırılmıştır.
Türkçe konuşan insanlara İslâm’ı anlatmak hedefini gözeten Pîr-i Türkistan Hoca Ahmed Yesevî de hikmetlerinde, anlaşılmayı hedef alarak muhataplarına Türkçe seslenmeyi tercih etmiştir. Bu sesleniş hikmet adlı şiirleri vasıtasıyla yüzyılları aşarak bugüne kadar ulaşmış ve Türklerin manevî hayatında silinmez izler bırakmış ve bırakmaya devam etmektedir.
Bu sunumda Hoca Ahmed Yesevî’nin hikmetlerinde sıklıkla kullanılan Yaratıcı, Cennet, Cehennem sözlerini Türkçe ifadelerle nasıl anlattığı dile getirilmektedir.
Anahtar Sözcükler: Din, din dili, Hoca Ahmed Yesevî, Türkistan, Tanrı, Uçmak, Tamu
__________________________________________
Din kelimesinin anlamı sözlüklerde çok farklı karşılıklarla kaydedilmiş olsa da genel kabul ile alışkanlık, âdet, ödül, ceza, insanın Allah’a, kendi nefsine ve insanlığa karşı mükellef olduğu görevlerin tamamı, Hak Teâlâ dergâhına kulluk edasına vesile olan ibadetler olarak tanımlanmıştır.[1] Bu tanıma göre din, Tanrı ile insanlar arasındaki ilişkinin düzenlenmesi noktasında işlev görecek bir iletişime ihtiyaç duyar ki, bu da “din dili” olarak kavramlaştırılmıştır. Din dilini doğru anlayabilmek için dinî metinlerin son derece metaforik özellikli olduğu göz önünde tutulmalıdır.[2]
Müslümanların kutsal kitabının birçok âyetinde “Kur’ân’ın insanların akledip anlaşılması için” indirildiği bildirilmiştir.[3] Bu âyetlerde bunu sağlayacak aracın vahye muhatap olan toplumun dili olan Arapça olduğu da vurgulanır.[4]
Dünyanın Türkçe konuşan insanlarına İslâm’ı anlatmak hedefini gözeten Pîr-Türkistan Hoca Ahmed Yesevî de hikmetlerinde bu ilahî yöntemi esas alarak insanlara kendi dillerinden, Türkçe seslenmeyi tercih etmiştir. Yesevî hikmetlerinde de din dilinin metaforlar üzerinden işlendiği hatırlanarak okunması gerekir. “Gönül ülkesi”, “dinin çerağı” gibi önemli tanımların yer aldığı ve Yesevî’nin hikmetlerini âyet ve hadis anlamlarının ‘anlaşılması için’ söylediğini en açık şekilde belirten beyitler şöyledir[5]:
71[6]
Hoş görmemekte âlimler sizin dediğiniz Türkçe’yi,
Âriflerden işitsen açar gönül ülkesini.
Âyet-hadis anlamı Türkçe olsa uygundur,
Anlamına yetenler yere koyar börkünü.
Kadı, müftü, mollalar şeriatın yolunu,
Ârif âşık almıştır tarikatın arkını.
Amel işleyen âlimler dinimizin çırağı,
Burak biner mahşerde eğri koyar börkünü.
Amel eylese âlimler dini ve ayın aydınlığı,
Görse olur onların görklü yüzünün rengi.
Amel işlemeyip “zâhir” ilmini bilmeyip kalanlar,
Arkasına yükler kırk eşeğin yükünü.
Hocayım deyip laf vurma bu dünyâ dayanıksız,
Biliyorum diye söylemesin gönüldeki çirkini.
Yol göstericidir Hoca Ahmed marifetin gülistanı,
Sözler sözü gerçek açar gönül ülkesini.
Miskîn, zayıf Kul Hoca Ahmed yedi ceddine rahmet,
Farsça dilini bilse de, Türkçe’yi güzel söylemekte.
Hikmette âyet ve hadislerin anlaşılması ifadesi vurgulanırken, bunun dönemin uleması (=bilim insanları) tarafından hoş görülmediğinin ifade edilmesi oldukça önemlidir. Hikmetin son beytinde Ahmed Yesevî’nin dönemin Mâverâünnehr’inde yükseköğrenim dili olan Farsça’yı bildiğini vurgulaması da dikkat çekicidir.
Hikmetlerdeki Türkçe Terminoloji
Din bilgini Cavit Sunar, insanların “Kavramlarla düşünüp, kelimelerle konuşup anlaştığını” ifade etmiştir. Bu nedenle Yesevî hikmetlerindeki kavramlaştırmaların anlaşılması, Hoca Ahmed Yesevî’nin düşünce dünyasının anlaşılması için kullandığı kavramlara dikkat edilmesini gerektirmektedir.[7] Hikmetlerde kullanılan bütün kavramların sunulması bu bildiri hacmini zorlayacağı için sadece “yaratıcı irade” anlamında Tanrı, eskatoloji yönünden cennet/cehennem düalitesini taşıyan uçmak/tamuğ kavramlarını ele alacağım. Ahmed Yesevi’nin Türk Kozmogonisinden alarak büyük bir işleklik ve kolaylık ile kullandığı bu kavramlar Türklerin kadim dininin ilahi orijinli oluş konusundaki tartışmaları noktalayacak niteliktedir.
Yesevî Hikmetlerinde “Tengri” Kullanımı
“Tengri” kelimesi ve benzerleri Türkler arasında “ilahî düzen ve bu düzeni yaratıp, sürdüren ‘yüce kudret’ anlamında kullanıldığını göstermiştir. Türklerin ‘Tengri’ anlayışı, hiçbir şey yaratabilemeyen ve zaten kendileri de -önce kavram olarak sonrasında da somut nesneler olarak- yaratılmış olan putlara benzer bir karşılığa sahip olmamıştır. İslâmi terminolojideki Allah kavramının karşılığı olarak ‘Tengri’; ilk ve ilahi başlangıcı bildirir, âlemdeki her şey O’na bağlıdır ve bir şekilde O’ndan bir eser taşır. Atay ve Çiftçi, bu konuda yazdıkları kapsamlı bir makalede[8] şu hükmü paylaşmışlardır: “Arapça Allah ve Türkçe Tanrı kavramlarının aynı tecrübenin tezahürleri oldukları müddetçe eşanlamlı kavramlar olduğunu söylemek mümkündür.”
Hoca Ahmed Yesevi’nin Divân-ı Hikmet’in orijinal metninde yer alan ‘Tengri’ kelimesinin geçtiği hikmetler aşağıda bir arada gösterilmektedir. Burada önemli olan bir nokta da, aynı satırda bazen ‘Allah’a işaret eden Arapça ve Farsça isim ve sıfatların yanında ‘Tengri’ kelimesinin birlikte kullanılmış olmasıdır. Yine benzer şekilde “Allah’ın güzel isimleri” diye bilinen Kur’an’daki isimlere karşılık kullanılan “Bir”, “Var”, “İge” gibi kavramlardır. Bu kavramları da birkaç örnek ile vereceğim.
8
Ümmetlerim yazukların her Cum’a keç
Alıb kelgey ya Muhammed sen munı çeç
Ta ki yığlab secde eyley Tengri’ge keç
Mustafa’ga matem tutub kirdim mena.
Ümmetlerimin günahlarını her Cum’â affet
Alıp geleyim ya Muhammed sen bunu ayır
Ta ki ağlayıp secde eyleyim Tanrı’ya, affet
Mustafa’ya matem tutup girdim ben işte
11
Essiz Mansur harlık birle boldı eda
Bir söz birle yarânlardın boldı cüda
Hali dilin heç kim bilmes Tengrim güvah
Kanlar yutup men hem güvah boldım mena.
Sahibsiz Mansur hor görülmekle oldu tam
Bir söz ile dostlardan oldu ayrı
Kalb halini hiç kimse bilmez Tanrım tanık
Kanlar yutup ben hem tanık oldum ben işte
26
Vâderiğa mahşer küni zahir bolsa
Tengri Özi kadı bolub nazır bolsa
Yaman işim kılmışlarım hazır bolsa
Ne yüz birle Hazret’ige barğum mena
Vah ne yazık mahşer günü zâhir olsa
Tanrı Zatı hakem olup nâzır olsa
Kötü işlerimi işlediğim hazır olsa
Ne yüz ile Hazret’ine varayım ban işte
37
Tengri Teâlâ sözin Resulullâh sünnetin
İnanmağan ümmetin ümmet demes Muhammed
Tanrı Teâlâ sözünü, Rasulullah sünnetini
İnanmayan ümmetini ümmet demez Muhammed.
65
Her subh-dem boynum kısıb “Rabbi” desem
Rabbim meni murâdımnı berer mukin?
Kanlar töküb közlerimdin zâr ingresem
Tengrim meni hâl-i dilim sorar mukin?
Her sabah vakti boynumu büküp “Rabbim” desem
Rabbim benim muradımı verir mi ki?
Kanlar döküp gözlerimden ağlayıp inlesem
Tanrım benim gönlümün halini sorar mı ki?
66
Tağdın ağır isyanım bar ötey desem
Günahım köp yerge sığmas tapay desem
Başım alıb biyâbânlar ketey desem
Rahmân Tengrim günahımdın öter mukin?
Dağdan ağır isyanım var geçeyim desem
Günahım çok, yere sığmaz bulayım desem
Başım alıp bozkırlara gideyim desem
Rahman Tanrım günahımdan geçer mi ki?
75
Gafillikde yürüdin sen it dek kezip
Tening yatur tar lahidde asru şişip
İş kılmadıng sen Tengri’ge kögsin teşip
Sorar bolsa men kul anda ne kılğaymen?
Gafillikte yürüdün sen it gibi gezerek
Bedenin yatar dar kabirde çok şişerek
İş kılmadın sen Tanrı’ya göğsünü deşerek
Sorar olsa, ben kul orda ne eylerim?
83
Âlim uldur hışt yastanıb tahsil kılsa
Keçe kündüz Tengri’sige zâri kılsa
“Fe’l yedhakü…” âyetini tefsir kılsa
Andağ âlim, âlim bolur dostlarım a
Âlim odur kerpiçe yaslanıp tahsil eylese
Gece gündüz Rabbine ağlasa
“Fe’l yedhakü…”[9] âyetini tefsir eylese
Öyle âlim, gerçek âlim olur dostlarım a
…
“Ve’l yebkü kesîrân” deb Tengri aydı
Ma’na okgan âlim tınmay yığlab erdi
Yığlay yığlay közleri a’ma boldu
Andağ âlim, âlim bolur dostlarım a
“Ve’l-yebkü kesîrân”[10] diye Tanrı söyledi
Anlamını anlayan âlim dinmeden ağladı
Ağlaya ağlaya gözleri kör oldu
Öyle âlim, gerçek âlim olur dostlarım a
86
Kul Hâce Ahmed âşık bolsang canıng küysün
Sıdkıng birle “Allah” degil Tengri bilsün
Dua kılgıl mü’min kullar dünya koysun
Dünyâ koygan âhiretka yeter dostlar
Kul Hoca Ahmed, âşık olsan, canın yansın;
Sıdkın ile “Allah” söyle Tanrı bilsin;
Dua eyle mü’min kullar dünyayı bıraksın;
Dünyayı bırakan âhirete yeter dostlar.
95
Köz yaşıngnı derya kılgıl rahmı kelsin
Garib bolub yolda yatgıl kolung alsın
Pinhan yürüb tâat kılgıl Tengri bilsin
Hakk cemâlin körsetmese damen bolay.
Gözyaşını derya eyle rahmeti gelsin
Garip olup yolda yat elini tutsun
Gizlice yürüyüp ibadet eyle Tanrı bilsin
Hakk cemalini göstermese perişan olunur.
…
“Allah” teyu fenâ bolgıl bağrıng küysün
Tünler kobub tâat kılgıl Tengri süysün
Andın songra has buzruklar nazar kılsun
Hakk cemalin körsetmese damen bolay.
“Allah” diye yok ol bağrın yansın
Geceleri kalkıp ibadet eyle Tanrı sevsin
Ondan sonra has ulular nazâr eylesin
Hakk cemalini göstermese perişan olunur.
102
Âşık bolup hikmet aytdı Kul Hâce Ahmed
Sıdkı birle işitkenge yüz ming rahmet
İmân atâ kılğay Tengrim tâc u devlet
Âşık dilin safâ kılıp yürür bolgay.
Âşık olup hikmet söyledi Kul Hoca Ahmed
Sıdkı ile işitene yüz bin rahmet
İman armağan eyler Tanrım, tâc ve devlet
Âşık gönlünü safâ eyleyip yürür olsun.
112
Zâhid, âbid, has kullardın ulemânı
Alıb kelgey dergâhige uşbularnı
Tengrim aytgay “Ya Muhammed âsi kanı?”
“Âsi lâyık emes” deban aytar ermiş.
Zâhid, âbid, has kullardan, âlimleri
Alıp gelince dergâhına işte bunları
Tanrım der ki “Ya Muhammed asiler hani?”
“Âsi lâyık değil” deyip söyler imiş.
133
Derviş bolsang tâat kılğıl kılma riyâ
Her gûşede tâat kılğıl Tengrim güvâh
Yalgan derviş kayda barsa zevk ü da’vâ
Âdil Pâdşah tâatların isyân kılur.
Derviş olsan, tâat eyle, eyleme riyâ;
Her köşede tâat eyle Tanrı’m tanık
Sahte derviş nereye gitse, zevk ve davâ
Âdil Sultan ibadetlerini isyân sayar.
142
Ümmet üçün Rasûl dâim kaygu yedi
Tilep ümmet günahını Hakdın aldı
Keçe kündüz kâim turdı Tengrim bildi
Tilde “ümmetmen” der dilde yalgan erür.
Ümmet için Rasûl daima kaygı çekti
Dileyip ümmet günahını Hakk’tan aldı
Gece gündüz kıyâmda durdu, Tanrı’m bildi
Dilde “ümmetim” der, gönülde yalandır.
“Bir” , “Bar” ve “İge”
Yesevî hikmetlerinde Allah’ın sıfatlarından “Bir” ve “Var” oluş ile Mâlik anlamındaki “İge” kavramının birlikte kullanıldığı bir hikmet kıtasını sunalım:
22
Huş kudretliğ Perverdigâr Bir u Barım
Kolum tutub yolga salgıl “Ente’l-Hâdi”
Zatı uluğ Rahmân İgem hem Cebbârım
Kolum tutub yolga salgıl “Ente’l-Hâdi”.
Hoş kudretli Allah, Bir ve Var’ım
Elimi tutup yola koy “Ente’l-Hâdi”[11]
Zatı ulu Rahmân Melik’im hem Cebbâr’ım
Elimi tutup yola koy “Ente’l-Hâdi”.
Yesevî Hikmetlerinde Uçmak
“Uçmak” kelimesi bugünkü Türkiye’de gündelik dilimizde Tanrı kelimesi kadar kullanılmamakla beraber cennet anlamında literatüre girmiş olan ve Divân-ı Hikmet’teki birçok hikmette de yer verilmiş bir kavramdır. Ruhu kuşa benzeten Türk tasavvuf geleneğinin cennet karşılığında kullandığı kelimenin ‘uçmak’ olarak seslendirilmesi de bence etimolojik açıdan anlamlıdır.
Divân-ı Hikmet’in orijinal metninde yer alan ve cennet ismine karşılık olarak kullanılan ‘uçmak’ kelimesinin geçtiği hikmetleri sunalım:
2
Cenâzesin okup yerdin köterdiler
Bir fursatda uçmak içre yetkürdiler
Rûhın alup İlliyyûn’ge kirgizdiler
Ol sebebdin altmış üçde kirdim yerge.
Cenâzesini kaldırıp yerden kaldırdılar
Bir anda cennet içine ulaştırdılar,
Rûhunu alıp “İlliyyûn”a[12] girdirdiler
O sebepten altmış üçte girdim yere.
20
Sübhân İgem bir katre mey kılsa inâm
Zıkr-i sırnı ayta ayta kılsam tamam
Hur u gılmân cümle melek anga gulâm
Uçmak içre harîr tonlar biçer dostlar.
Sübhân Melik’im bir katre mey eylese armağan
Sır zikrini söyleye söyle eylesem tamam,
Hûri-gılmân bütün melekler ona köle
Cennet içinde ipek giysiler biçer dostlar.
35
Âlem barı uçmak bolsa cümle hûrlar karşı kelse
Allah menge rûzı kılsa menge sen ok kereksen.
Uçmak kirem cevlân kılam ne hurlarge nazâr kılam
Anı munı men ne kılam menge sen ok kereksen.
Âlem bütün cennet olsa, bütün huriler karşılamağa gelse,
Allah bana nasip eylese, bana sen gereksin.
Cennete gireyim dolaşayım, ne hurilere nazâr eyleyim
Onu bunu ben ne eyleyim, bana sen gereksin.
46
Duşenbe kün Hak Mustafa dünya koydı
Hakk Te’âlâ fermânıge boyun sundı
İbn Abbâs suvnı kuydı, Ali yuvdı
Uçmak içre hülle tonın kiymek üçün.
Pazartesi günü Hakk Mustafa dünyayı bıraktı
Hakk Teâlâ fermanına boyun eğdi
İbn-i Abbas suyunu koydu, Ali yıkadı
Cennet içinde hülle giysisini giymek için.
66
Kul Hâce Ahmed zâhid bolub mescid kirsem
Hâb-ı gaflet haram kılıb kâim bolsam
Lebh alıb kıyâmetdin korkub varsam
Uçmak içre hûr u gılmân kuçar mukin?
Kul Hoca Ahmed zâhid olup mescide girsem
Gaflet uykusunu haram eyleyip kıyâmda dursam
İbret alıp kıyâmetden korkup varsam
Cennet içinde hûri-gılmân kucaklar mı ki?
99
Mü’min kullar sâdıklar sıdkı birle turganlar
Dünyâlığın sarf etip uçmak hûrın kuçmışlar.
Mümin kullar, sâdıklar, sıdkı ile duranlar
Dünyalığını sarf edip cennet hûrisini kucaklamışlar.
104
Şeriatda mürşid bolğan garib kullar
Şeriatdın alar menzil alur bolgay
Namazığa şuru kılgan mü’min kullar
Uçmak üyin ümid tutub turur bolgay.
Şeriatta mürşid olan garip kullar
Şeriattan onlar menzil alır olmalı
Namazına titiz olan mümin kullar
Cennet evini umut edip durur olmalı.
…
Hoş devletdür vilâyetde pâdşah bolsa
Âdil bolub bir mü’minni kadı kılsa
Oşal kadı barça halknı râzı kılsa
Râzılıkdın uçmak üyin alur bolgay.
Hoş devlettir velîlikte sultan olsa
Âdil olup bir mümini kadı eylese
O kadı bütün halkı râzı eylese
Râzılıktan cennet evini alır olmalı.
108
Kul Hâce Ahmed âşık bolsang candın keçgil
Andın songra şevk şarabın toya içgil
Günahıngnı sebük kılıp munda uçgil
Âşıkları uçmak içre uçar ermiş.
Kul Hoca Ahmed âşık olsan, candan geç
Ondan sonra şevk şarabını doyasıya iç
Günahını hafif eyleyip burada uç
Âşıkları cennet içinde uçar imiş.
135
Ol makâmnı bildürgeni rehber kerek
Tarikatnı pişeside safder kerek
Uşbu yolnı zabt eylegen Server kerek
Andağ mürşid uçmak mülkin tayrân kılur.
O makâmın bildireni rehber gerek
Tarikatın ön safında saf tutan gerek
İşbu yolu zabteyleyen Server gerek
Öyle mürşid cennet mülkünü hâzır eyler.
…
Didâr tilep terk eyleseng mâsivânı
Ölmez burun vücudıngnı eyle fâni
“Ve enhârun min aselin musaffa”nı
Uçmakını hâs kulığa ihsân kılur.
Cemâl dileyip terk eylesen mâsivâyı
Ölmeden önce vücudunu eyle fâni
“Ve enhârun min aselin musaffa” yı
Cennetini hâs kuluna ihsan eyler.
141
Tevbe kılıp Hakk’a yangan âşıklarga
Uçmak içre tört arığda şerbeti bar
Tevbe kılmay Hakka yanmagan gâfillerge
Tar lahedde kattığ azab hasreti bar.
Tevbe eyleyip Hakk’a yanan âşıklara
Cennet içinde dört pınarda şerbeti var.
Tevbe kılmayıp Hakk’a yanmayan gâfillere
Dar kabirde sert azab hasreti var.
Uçmak mülkin uman kullar tevbe kılsun
Tevbe kılıp Hazret’ige yavuk bolsun
Hûr u kusûr, gılmân vildân hâdim bolsun
Elvân elvân kiyer teşrif hil’atı bar.
Cennet mülkünü uman kullar tevbe eylesin
Tevbe eyleyip Hazret’ine yakın olsun
Hûri kusûr, gılmân vildân hizmetçi olsun
Renk renk giyer şeref kaftanı var.
Yesevî Hikmetlerinde Tamuğ
Bildirimi Hoca Ahmed Yesevî’nin “Cehennem” anlamında kullandığı “Tamuğ” kelimesine ilişkin örneklerle noktalamak istiyorum. ‘Tamuğ’ kelimesi Divân-ı Hikmet’teki birçok hikmette de yer verilmiş bir kavramdır. Hikmetlerden ikisinde ‘tamuğ’ kelimesinin ‘yetti tamuğ’ olarak İslami literatürde işaret edilen yedi sayısı ile geçirilmesine dikkatinizi çekerim.
12
Tarikatnı yollarıdur turfa uluğ
Ruzi kılgan bendesige bolgay yavuğ
Uçkunige takat kılmas yetti tamuğ
Ey yarânlar aziz candın toydum mena.
Tarikatın yollarıdır öylesine ulu
Rızâ kılan kuluna olsun yakın
Alevine dayanamaz yedi cehennem
Ey dostlar aziz candan doydum ben işte.
20
Muhabbetni câmın içken divâneler
Kıyamet kün ot ağzıdın saçar dostlar
Kudret birle yaratılgan yetti tamuğ
Âşıklarnı narâsıdın kaçar dostlar.
Muhabbetin kadehini içen divâneler
Kıyamet günü ağzından ateş saçar dostlar.
Kudret ile yaratılmış yedi cehennem
Âşıkların narâsından kaçar dostlar.
22
“Ente’l-Hâdi”, “Ente’l-Hakk”nı zikri uluğ
Hakk zikrini vird eylegen köngli sınuğ
Vird eylemey şeyhmen dese câyı tamuğ
Kolum tutub yolğa salgıl “Ente’l-Hâdi”.
“Ente’l-Hâdi”, “Ente’l-Hakk”ın zikri ulu
Hakk zikrini vird eyleyenin gönlü kırık
Vird okumadan “şeyhim” dese yeri cehennem
Elimi tutup yola koy “Ente’l-Hâdi”.
25
Kul Hâce Ahmed Hakk’dın kork kim korkmas imânı yok
Aldıngdadur ol tamuğ hâzır bolgıl seherde.
Kul Hoca Ahmed Hakk’tan kork, kim korkar imânı yok,
Önündedir o cehennem, hâzır ol seherde.
39
Her kim senge sığınur tamuğdın ol kutulur
Uçmak sarı ulanur ya Mustafa Muhammed.
Her kim sana sığınır cehennemden o kurtulur
Cennet’e doğru yollanır ya Mustafa Muhammed
88
Kul Hâce Ahmed raks u semâ her kimge yok
Taklid birle ursa semâ kirgey tamuğ.
Bu rivâyet pinhan erdi aytsam kamuğ
Hakk’nı tapıp raks u semâ urdı dostlar.
Kul Hoca Ahmed, raks ve semâ herkese yok
Taklit ile yapsa semâ, gire cehenneme
Bu rivâyet gizli idi, söylesem hepsini
Hakk’ı bulup raks ve semâ yaptı dostlar.
91
Bidârlarga Hakk rahmeti bolur yavuk
Bidârlarnı köngli sınuk közi yaşlık
Men-menlikni cezasını bergey tamuğ
Tekebbürni duzâh içre hâli düşvâr.
Uykusuzlara Hakk rahmeti olur yakın
Uykusuzların gönlü kırık, gözü yaşlı
Ben-benliğin cezasını verecek cehennem
Kibirlinin cehennem içinde hâli perişan.
99
Molla müfti bolganlar yalgan fetva bergenler
Aknı kara kılganlar ol tamuğga kirmişler.
Molla, müftü olanlar, yanlış fetva verenler
Akı kara eyleyenler o cehenneme girmişler.
“Tanrı” Sözünün Kullanımı İle İlgili Tartışmalar ve Kaynaklardaki Bazı Kullanımlar
Son yüzyılda “Tanrı (=Tengri)” kelimesinin kullanımı ile ilgili bazı tartışmalar, Pîr-i Türkistan Yesevî’nin bu sözü rahatlıkla kullanmasından neredeyse bin yıl sonra zaman zaman alevlenerek süregelmektedir. Bu tartışmanın sosyal psikolojik temelinde 1932 yılından 1950’ye kadar ezanın Türkçe okutulması dayatmasının yer aldığı değerlendirilmiştir.[13] Yakında yayınlanan bir yazısında Kamil Yeşil bu tartışmanın son zamanlardaki bir çekişmeye konu edildiğini güncel bir yazısında Cemâleddin el-Gaznevî’den “Allah ismi Arapçadır; Acemler Huda, Türkler Tanrı derler.” sözlerini de naklederek ele almaktadır.[14]
Hazret Sultan Yesevî’nin açtığı çığırı takip eden birçok sûfi de eserlerinde Tanrı sözünü Allah kullanımının karşılığı olarak kullanmaktan imtina etmemişlerdir. Bir örnek vermek gerekirse Kerderli Mahmud Bin Ali’nin Nehcü’l Feradis (Uçmakların Açık Yolu) kitabında Tanrı lafzının tam 312 yerde kullanıldığı görülür.[15] Tanrı kullanımının Allah ‘İsm-i Celâl’i karşılığında kullanımının en eski örneklerinden birisini ise ünlü sûfi Bâyezid-i Bistâmî ile ilgili bir menkıbede görmek mümkündür.[16] Yunûs Emre Divânı’ndan Süleyman Çelebî’nin Mevlîd’ine, Hacı Bektaş Velî Menâkıbnâmesi’nden Sûfi Allahyâr Sebâtü’l-Âcîzîn’ine Tanrı kullanımlarını muhtelif asırlar içerisinden örneklemek mümkünse de bu yazı Yesevî Hikmetleri ile sınırlı olduğu için işaret etmekle yetinilmiştir.[17] Süleyman Çelebi’nin asırlardır bütün Türkler tarafından saygı ile okunan Mevlid’inde de[18] tıpkı örneklediğimiz Yesevî hikmetlerinde olduğu gibi hem ‘Allah’ hem de ‘Tanrı’ sözcüklerini kullanmasına bakılarak bu konuda ifrat ve tefritten kaçınılması gerekir.
SONUÇ
Hoca Ahmed Yesevî’nin Türkistan bozkırlarında yaşayan insanlara İslâm’ı anlatmada elde ettiği başarıda, ‘din dili’ kullanımında bölge insanının anlayabileceği dili, ana dili olan Türkçe’yi tercih etmesi büyük bir pay sahibidir. Yesevî’nin bu tercihinin bilinçli bir yaklaşımdan kaynaklanmış olması yanında ilâhî iradeyi ihtar eden bir Rabbânî ilhâmın yansıması olduğu da –bana göre- kesindir.
Hazret-i Pîr-i Türkistan Yesevî’nin bu yaklaşımı sayesinde bugün Yesevî hikmetleri bütün Türk yurtlarında -ve her nesilde yenilenerek- etkisini sürdürmektedir ve bu etkinin kıyamete kadar devam edeceğine olan inancım tamdır.
(*) Dr. / hayatibice@hotmail.com
[1] Sunar, C. “Din Nedir”. Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 10 (1962), s.65-70
[2] Turan, M. “Din Dili”. Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, (2017), s.43.
[3] Bir örnek olarak Zuhruf Sûresi: 2-3. Âyet: “Apaçık Kitab’a andolsun ki, iyice anlayasınız diye biz, onu Arapça bir Kur’an yaptık.”
[4] Bkz: Yusuf Sûresi 2. Âyet, Fussilet Sûresi 44. Âyet.
[5] Yesevî, 71. Hikmet, Divân-ı Hikmet, TDV Yay. (11. Baskı), 2022, Ankara.
[6] Hikmetlerden alıntılar verilirken kullanılan sayılar tarafımdan hazırlanan ve Türkiye Diyanet Vakfı yayınları arasında yayınlanan Divân-ı Hikmet neşrindeki Hikmet’lerin sıra numaralarını göstermektedir.
[7] Bice, H. Divân-ı Hikmet’in Kavram Haritası. KDY Yay. 2020, İstanbul, s.68-70.
[8] Atay, R. , Çiftçi, E. “Din Dili Çerçevesinde Süleyman Çelebi’nin Mevlid’inde Tanrı Kavramının Serüveni”. Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, (2014 ): 291-322.
[9] Bkz: Tevbe Sûresi 82. Âyet: Artık kazandıklarının karşılığı olarak, az gülsünler, çok ağlasınlar.
[10] Aynı Âyet: Artık kazandıklarının karşılığı olarak, az gülsünler, çok ağlasınlar.
[11] “Ente’l- Hâdi”: “Sen hidâyet verensin.”
[12] Kur’ân-ı Kerîm’de söz edilen cennetlerden birisi.
[13] Dikici, A. “İbadet Dilinin Türkçeleştirilmesi Bağlamında Türkçe Ezan Denemesi ve Buna Gösterilen Tepkiler”. Yakın Dönem Türkiye Araştırmaları, (2012 ): 77-104.
[14] Yeşil, K. “Modernleş-tir-menin Dini”, Muhit Dergisi, (34), Ekim 2022, s.42.
[15] 1358 tarihli nüsha: İstanbul Süleymaniye Yazma Eserler Kütüphanesi, Yeni Cami Koleksiyonu, Demirbaş Nu.879.
[16] Nakledilmiştir ki, Bâyezîd yetmiş kere Hazreti İzzet’in (c.c.) yakınlığını bulmuştu. Her geri dönüşünde zünnâr bağlar, sonra da keserdi. Ömrü sona yaklaşınca mihrâba vardı ve zünnârı bağladı, abasını ters çevirip giydi, külâhını ters olarak başına koydu ve dedi ki: “İlâhî! Ömür boyu çektiğim çileleri satmıyorum, gece boyunca kıldığım namazları sunmuyorum. Hayat boyu tuttuğum oruçlardan söz etmiyorum, Kur’an hatimlerini saymıyorum, yakarış ve yakınlık zamanlarımı da hesaba katmıyorum. (…) Yetmiş yıl saçını putperestlikte ağartan bir Türkmenim, bozkırlardan şimdi gelmekteyim. “Tengri”, “Tengri” diyordum. “Allah”, “Allah” demeyi yeni yeni öğreniyorum. (…) Ben her ne işledimse boşuna harcanmış sayıyorum. Sen de bende Hazret’ine yaraşmayan her ne gördünse üzerine af çizgisini çek.” (Attâr, Nefehâtü’l-Üns, Haz. Süleyman Uludağ, Kabalcı Yay., İstanbul 2007, s.208)
[17] Bu konuda konuya Türk dilinin ilk yazılı örneklerine kadar indiren bir derli toplu yazı için bkz. Prof. Dr. Vahit Türk, “Orhun Yazıtlarından Kutadgu Bilig‘e Din Dili”, Türk Yurdu, (283), Mart 2011, s. 31.
[18] Atay, R. , Çiftçi, E., a.g.m., s.306-307.